12 Nisan 2013 Cuma
Uygurlar'ın Mani Dinini Kabul Etmesi
Çin sarayında 755-763 sıralarında büyük karışıklıklar olmuştur. Saraydan kovulmuş olan Çin hükümdarı, kendi memleketinin güneybatıdaki komşusu olan ve eskiden barbar saydığı Uygurlar dan yardım istemek mecburiyetinde kalmıştı. Bu fırsatı değer lendiren Uygur kağanı Bögü (Moğ-yü), 762’de Çin’in başkenti Ch’ang-an’ı fethederek Çin hükümdarına iade etmiştir. Bögü Kağan şehri kuşatması sırasında birkaç Manici Soğdu ziyaret etmiştir. Bu Soğdlar Uygur kağanı üzerinde büyük etki bırakmış olacak ki Bögü Kağan Karabalgasun’a geri dönerken bunlardan dördünü yanına alır. Bunlar arasında en önemlisi Ruiy-şi adında bir rahiptir. Karabalgasun kitabesinin Çince yüzü bu rahibi konu edinir.
Bu rahipler 762 yılında Karabalgasun’a gelirler ve Bögü Kağan’ı Mani dinini kabul etmeye davet ederler. O zamana kadar Uygurlar, Budizm, Nesturi-Hıristiyanlığı ve Zerdüştlük gibi dinler hakkında bilgi sahibi olmuşlar ve bunlara eğilim de göster mişler di. Onun için de Mani dininin resmen kabul edilmesi, bazı karşı koymalarla karşılaşmıştır. Bögü Kağan’ın yapmış olduğu Çin seferinin kağan ve onun halkı için en önemli sonucu, kağanın Mani dinini resmen kabul etmesidir. Bu olay Türk kültür tarihinde de yerini almış, tarihte Bögü Kağan’ın adı Mani dinini resmî din olarak kabul ettiren hükümdar olarak kalmıştır. Mani dinine çok heyecanla sarılmış olan Bögü Kağan yerleşik hayat tarzı olan dış memleketlerde bu dinin koruyucusu olmuştur.
Maveraünnehir’e varıncaya kadar her tarafta Mani dinine inananlar Bögü Kağan’a sığınıyorlardı. Bu sayede Uygurlar yavaş yavaş Turfan, Koço gibi vaha şehirleri üzerindeki güçlerini arttırıyorlardı.
Kağanın Mani dinini kabul edişinin türlü sebepleri olsa gerektir. Ancak fikir yürüterek bulunabilecek olası sebepler arasında şunları gösterebiliriz:
Mani dininin bedene ve maddî şeylere nefretle bakması askerî karaktere sahip kağana cazip gelmiş olabilir.
Aynı zamanda bu dinin kabulü ile halkın kültür seviyesi yükselecek ve kağan savaşçı bir halk olan tebaasından beklediği disiplini görmüş olacaktı.
Bögü Kağan’ın Maniheizmi resmî din olarak seçmesinin bir başka nedeni de Çinlilerin bu dinden nefret etmesidir. Öyle ki, Tang hanedanlığı zamanında Çin imparatoru bu dini yasaklamıştı.
Bögü Kağan, Maniheizm gibi bir dini kabul etmekle Çin’i hiç umursamadığını ve kendi devleti üzerinde Çin’in etkisinin olamayacağını göstermeyi amaçlıyordu. Kağan, halkının yerleşik hayatın inceliklerini de öğrenmelerini istiyordu; ancak bunun Çinliler aracılığı ile değil daha batıdaki halklar aracılığı ile gerçekleşeceğine inanıyordu.
Bugün de olduğu gibi bir idarecinin siyasal gücü her zaman için kendi halkının iktisadi üstünlüğüne bağlıdır. Onun için Bögü Kağan’ın dinlerini kabul ederek Soğdlarla ittifak kurması son derece önemlidir, çünkü Köktürkler döneminde olduğu gibi özellikle Batı bölgeleri ticaretinde Soğdlar usta idiler ve Kağan’ın da bu ticarete ihtiyacı vardı.
Bu zamanın Uygurları debdebe ve gösterişi severlerdi. Öyle ki, Bögü Kağan tören esnasında altın taht üzerinde oturmuştur. Uygurlar memleketlerinde edebî kültürle de meşgul olmaya başla mışlar, diğer yerleşik Türklerle rekabete girişmişlerdi.
744’ten önceki Eski Tang Tarihi’nde “sulak ve otlak arazi bulmak için dolaşırlardı... Atçılık ve otçulukta mahir idiler.” denilen Uygurlar arasında Mani dininin etkileri özellikle yerleşik hayata geçme konusunda kısa zamanda kendini göstermeye başlamıştır; çünkü Mani öğretisi hayvancılık ve avcılıkla geçinen halka yağ ve sütü bile yasaklayan şartlar koymuş ve bunun gereği olarak da ziraat gelişmeye başlamıştır. Uygurların tarımla uğraştıkları ve kımızdan başka, darıdan yapılma bir tür içki içtikleri arkeolojik verilerle doğrulanmaktadır.
Bu dönem Uygurlar hakkında en güvenilir bilgi veren kaynak Arap seyyahların tuttukları notlar olmuştur. Abbasîlerin 821’de Uygurların sarayına elçi olarak gönderdiği Temîm ibn Bahr, Uygurları göçebe ve medenî olmak üzere iki kısma ayırmış ve bu hususta gözlemlerini şu şekilde aktarmıştır: “... yirmi gün birbirlerine pek yakın köylerden ve meskûn yerlerden geçtim. Bunların ahalisinin çoğu Mecusî olup ateşe taparlardı. Bir kısım halk ise Mani dininde idiler. Nihayet bundan sonra hükümdarın oturduğu şehre vardım. Burası etrafında köy ve kasabalar bulunan müstahkem bir şehirdi. Şehrin surlarının demirden on iki büyük kapısı vardı. Bundan başka şehirde pek çok çarşı, ticarethane ve kalabalık bir nüfus bulunmakta idi. Halkının çoğu Mani dininde idiler.”
790-795 arasında, Beş-Balık etrafında Karluklarla şiddetli savaşlar yapılmıştır. Aynı zamanda Tibetliler de doğuda Kansu vilâyetinde Çin yolunu kesmekle Uygurların Koço’ya sahip olmalarını kıymetten düşürmek ve onların Çinle olan ticaretlerini kendi ellerine almak istiyorlardı. Bunun için Tibetlilerle kanlı savaşlar yapılmıştır. 800 yılında Uygurlar, Koço, Karaşehir ve Beş-balık olmak üzere başka şehirleri de fethettiler. Uygurlar kendilerini şehir hayatına son derece vermiş olduklarından yerleşme bölgelerini hakkıyla nüfuzları altına almışlar ve yerleştikleri bölgelerin kültüründen yararlanarak gerçek sahibi olmuşlardı.
Kuzeyden Kırgızların baskınlarını önlemek Uygurlar için gün geçtikçe güçleşiyordu. Merkezi emniyet altına alabilmek için Kırgızların dağlık yurduna hücum etmek gerekiyordu, fakat Uygur sarayında şiddetli bir karışıklık hüküm sürmekte idi. Bu karışıklığı kutsal saydıkları Ötüken dağlarının tehdidi bile yatıştıramamıştı. Zaten yabancı bir din (Maniheizm) kabul edildikten sonra, Ötüken’in kutsiyeti de itibarını kaybetmişti. 840 yılında yüz bin kişilik Kırgız atlısı Orda Balık önlerine kadar sokuldu. Uygur hakanı öldü, yerine geçecek halefi ise Kırgızlara ümitsizce karşı koydu. O da savaşta mağlup olarak sığındığı Altaylarda öldü.
Mani dininin getirisi olan kişisel terbiye ve disiplin ile barışçıl faaliyetler Uygurların ve hükümdarlarının mücadele azmini, başka bir deyişle savaş isteklerini azaltmıştır. Bu hususta o döne min Arap tarihçisi El-Cahiz’in : “Türklerden Dokuz Oğuzların (Uygurların) hâli de önce Türklerin kahramanları, hâmîleri iken sonra- bunun gibi oldu. Kendilerinden kat kat fazla oldukları hâlde Karluklara üstün geliyorlardı. Mani dinine girdikten sonraki, Mani dini sulh ve pasiflik konusunda Hıristiyanlıktan daha kötüdür- onlardaki bu cesaret bozuldu, bu kahramanlık esip gitti.”
Sonunda Karabalgasun’un iktidar mücadelesi ve isyanlara maruz kalması ve başta Tibetliler, Kırgızlar ve Çinlilerin dıştan baskıları nedeniyle zayıf düşen Ötüken Uygur Kağanlığı 840’ta Kırgızlar tarafından tarihe gömülmüştür.
Mağlup Uygur halkı muhtelif istikametlere dağıldı. Bu kez onlar bir dağ kalesine değil, şehirlere sığındılar. Bunların bir kısmı Çin’e kadar giderek orada kısa bir süre sonra bağımsızlıklarını, daha sonra da millî varlıklarını kaybettiler. Bazıları batıda Karluklara iltica etti, çoğu Tarım havzasına giderek ayrı bir devlet kurup orada diğer Türk boyları ile birlikte yaşamaya devam etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder