12 Nisan 2013 Cuma

Uygurların Kuruluşu



744 yılında Moğolistan’daki II. Köktürk Devleti, Uygurlar başta olmak üzere Karluk ve Basmılların ittifakıyla yıkılır. Yıkılan devletin yerine Uygur Kağanlığı (Ötüken Uygur Kağanlığı, 744-840) adlı başka bir Türk devleti kurulur. Bu Kağanlığın merkezi Orhun nehri üzerinde yer alan Karabalgasun’dur.

Uygur etnik adı, ilk olarak Bilge Kağan yazıtının doğu yüzü 37. satırında şöyle geçmektedir:

uygur elteber yüzçe erin ilgerü tezip bardı

“Uygurların ilteberi yüz kadar adamla doğuya doğru kaçıp gitti.”

Köl Tigin’in ölümünden yani 731 yılından sonra gelişen olaylar, Bilge Kağan’a bu cümleyi söyletmiştir. Uygurlar bu sıralarda büyük olasılıkla, bir boy olarak yer aldığı Köktürk Devleti’nde, Köktürk hakimiyetini tanımayarak ülkenin doğusuna yani Çin’e doğru kaçmışlardır.

İkinci Köktürk devleti yıkılmadan önce Uygurlar doğuda Selenga ırmağı ve batıda Kobdo şehri ile sınırlandırılmış olan yerlerde oturuyorlardı. Bulundukları yer, kutsal sayılan Ötüken dağına, yani mukaddes devlet merkezine yakın olduğundan, Uygurlar burasını kolaylıkla ele geçirebilmişler ve müttefikleri olan Basmıl ve Karluklara oranla daha büyük itibar ve nüfuz sağlamışlardı. Bu arada, Basmıllar Beş-Balık civarında, Karluklar ise Balkaş gölünün doğusunda oturuyorlardı.


Ancak Karlukların 751 yılında yapılan Talas savaşında üstlendikleri rol de son derece önemlidir. Doğudan batıya ilerleyen Çinliler ile Ön-Asya’dan doğuya ilerleyen Araplar, Talas ırmağı kıyılarında savaştılar. Bu savaşta, Orta Asya’nın Çin egemenliğine girmesini istemeyen Karluk ve Yağma Türkleri, Arapların yanına geçmişler ve savaşı Arapların kazanmasını sağlamışlardı. İslâmiyeti henüz kabul etmeyen Türklerin Orta Asya’da İslâm dinini tanıtıp yayan Araplarla birlikte Çinlilere karşı Talas’ta yaptıkları bu savaş, sebep ve sonuçları bakımından çok önemlidir. Talas Savaşı’nda Çin’in mağlup olması, Türk, Çin, İslâm ve dünya tarihiyle medeniyetinde çok önemli etkiler bıraktı. Çinliler Talas yenilgisinden sonra 20. yüzyıla kadar, Tanrı Dağları’nın (Tiyenşan) batısına geçemediler. Batı Türkistan, böylece Çin tehlikesinden kurtuldu. Karluklar, Talas zaferinden on beş yıl sonra 766 tarihinde, Tanrı Dağları batısında ve Çu Irmağı boylarında ‘Karahanlı Devleti’ adında müstakil bir Türk devleti kurdular. Türkistan’daki Kamlık (Şamanlık), Buda ve Mani dinlerine mensup yerli ve göçebe Türklerle Müslümanlar arasında serbest ticaret, dostluk ve iyi ilişkiler başladı. Türkler Müslümanlarla tanışıp İslâm dinini yakından tanıma imkânına kavuştular. Orta Asya’daki binlerce Türk İslâm medeniyetine girdi. Türkler kâğıt yapmasını savaşta tutsak düşen Çinlilerden öğrenip Araplara öğretti. Semerkand’daki imalathânelerde yapılan ipekten kâğıtlar Orta Doğu ve Akdeniz’e yayıldı. Müslüman Araplar hakimiyetlerindeki bölgelerden öğrendikleri kâğıdı imal ederek medeniyetin bütün dünyada hızla yayılmasına hizmet ettiler. Abbasi halifesi Mansur (754-775) döneminde Bağdat şehri kurularak merkez buraya taşınmış, Beytü’l-hikme adlı tercüme okulu kurularak Yunan filozoflarının eserleri ilk defa bu dönemde Arapçaya çevrilmeye başlanmış ve İslâm dünyası için aydınlık çağ başlamıştır.


II. Köktürk Kağanlığı’nı yıkan ittifak içinde yer alan Basmıllar 744’de Uygur ve Karluklar tarafından yıkılmış ve Basmıl Kağanı onlar tarafından öldürülmüştü. Memleketleri olan Beş-Balık havalisi ancak o yüzyılın sonlarına doğru işgal edilmiştir. Karluklar da mukaddes merkezde gelişen şiddetli çarpışmalardan sonra aynı sona maruz kalmışlardır.

Uygurların ilk hükümdarları olan ‘Köl Bilge’ artık eski unvanı olan “ilteber”le yetinmeyip kendisine “hakan” unvanı vermiş; bu durumu çok geçmeden Çin’e de kabul ettirmiştir. Daha sonraki Uygur kağanlarının bütün unvanları eski Hun Devlet geleneğine bilinçli bir bağlılık olduğunu doğrulamıştır. Şanyü adlı bir Hun hükümdarı kendisini “gök ve yer tarafından yaratılmış güneş ve ay tarafından Hakanlık mevkiine getirilmiş” olarak gösterir. Uygur hükümdarlarının “gök tanrısından, ay tanrısından” veya “güneş ve ay tanrısından kut bulmuş”, yani “güneş ve ay tanrısının lutfu ile hakanlık payesine ermiş” gibi unvanları da aynen buna benzer. Bu devirde “hakan” unvanı büyük imparatorluk unvanı olmaktan artık çıkmıştır.
Uygurlar II. Köktürk Devleti’nden unvanları ile birlikte askerî teşkilat, birçok devlet kuruluş ve kavramlarını dahi aynen almışlardır. Hatta, Köktürklerin asıl düşmanları da kendilerine kalmıştı. Meselâ merkezde gerçekleşen hükümet değişimi ile ağır hayat şartları değişmemiş olan Kırgızlara karşı, Uygurlar da şiddetli savaşlar yapmak mecburiyetinde kalmışlardır.

Buna karşılık Çin ile ilişkiler, II. Köktürk Devleti zamanın dakinin tam aksine, başlangıçtan beri iyi idi. Zaten Uygur-Çin dostluğunu pekiştiren olay Köktürklerin Çinlilere olan düşman lıkları olmuştu. Esasen Uygurlar bu dostluğa açık idiler, çünkü Uygurlar için güneydeki komşuları olan Çin’in şehir hayatına karşı tartışmaları da geçmişte kalmıştı. Uygur asil zadelerinin nesiller boyu devam eden Çinli kadınlarla evlen meleri geleneği, kuzeyin çadır hayatı yaşayan ahalisini şehir hayatına alıştırmış, âdeta bu yaşam biçimini moda yapmıştı. Çinli kadınlarla evlen mek şehir hayatını gerektirdiği gibi, ticaret de şehir kurmayı zorunlu hâle getiriyordu, çünkü büyük ölçüde toplanmış olan kıymetli ticaret eşyasını çadırlarda saklamak imkânsızdı. Bunda Uygurların kendi kültürlerine olan güvenleri de etkili idi. Kendi lerini şehir hayatının tehlikelerinden korkmayacak kadar kuvvetli ve emin buluyorlardı.

Uygurların Çinlilerle olan ticaretleri epeyce artmış olmakla beraber Uygur hakanının yanında Arap tüccarlarının temsilcileri de bulunmaktaydı. Uygurların askerî yardımlarına karşı Çin hükümetinin ‘hediye’ adı altında gönderdiği kıymetli malları ellerinde toplamış olan zengin Uygurlar da artık ticareti öğrenmişlerdi. Böylece ilk Uygur hükümdarının oğlu Bilge Kağan (Çince adı: Mo-yen-ço), 758 yılında Çinli ve Sogdlu mimarları Bay-Balık (Zengin Şehir) şehrinin kurulması için görevlendirmişti. Bu şehir adının Çince tercümesi Fu-Kuei-Çh’eng’dir. Çince adda geçen işaretlerin Türkçeye tercümesinden yola çıkarak burada, çiğ ker piçten yapılmış evler olduğu veya en azından bu şehrin çiğ kerpiçten surlarla sarılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bay-Balık şehrinin Uygurların veya genel olarak Moğolistan Türklerinin kurmuş olduğu ilk şehir olduğu iddiaları günümüz için de geçerlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder